Kısa Kısa: A Quiet Place: Day One

A Quiet Place: Day One

Sadece sese duyarlı, inanılmaz güçlü yaratıklar olsa ve bir gün dünyaya gelseler…

Aslında bu ne kadar basit bir fikir, herkesin hayal edebileceği, düşünebileceği bir hikaye. Ancak, bu yaratıklar dünyaya geldikten iki yıl sonra insanlar nasıl yaşıyor olurdu? Nasıl yemek yerlerdi, nasıl bir evde kalırlardı? İnsanlar bu ortamda nasıl çocuk sahibi olabilirdi? Sağır bir insan bu dünyada nasıl yaşardı? Yemeği, ilacı nereden bulabilirlerdi?

İşte bu basit fikre bu soruları ekleyip biraz da güzel görseller ve gergin bir atmosfer eklediğinizde, ortaya etkileyici bir sinema eseri çıkıyor. 2018 yılında vizyona giren A Quiet Place filminde, sevdiğimiz çift John Krasinski ve Emily Blunt başrolde yer alırken, Krasinski aynı zamanda yönetmen koltuğunda oturarak sinemaya değerli bir eser kazandırdı. Çivi sahnesi ve babanın fedakarlığı gibi sahneler, üzerinden geçen yıllara rağmen hala hafızalarda.

Ayrıca film, “İnsanlar ne yapardı acaba?” sorusunun ötesine geçip yaratıkları daha az göstererek merak duygusunu sürekli canlı tutmayı başarıyor. Devam filmi, ilk filmde sorduğumuz soruların çoğunun cevabını bildiğimiz için biraz daha az merak uyandırsa da, bu sefer yaratıklar hakkında öğrendiğimiz yeni bilgiler ve tanıştığımız yeni karakterler sayesinde yine de ilgi çekici olmayı başardı.

Fakat,

Üçüncü film nedir Allah aşkına? Düşünün, dünyaya yaratıklar gelecek, bir yandan da kansersiniz ve öleceksiniz, tamam. Ama biz bu kadının hikayesini merak etmiyoruz ki; biz yaratıkların hikayesini, yaratıkların gelişi sonrası oluşan ütopyayı ve değişen dünya düzenini merak ediyoruz. Dışarıda onlarca yaratık varken, onların bu kadar kalabalık olduklarında ne yaptığını, küçücük bir adada geçen zamanda nerede olduklarını merak ediyoruz. Ülke bazında yaşanan paniği, hükümetlerin düşüncelerini merak ediyoruz.

Hiç merak etmediğimiz konuları bir saat boyunca göstererek evreni neden daraltıyorsunuz? İlk iki film sinema kalitesindeydi; neden kısa film olması gereken bir hikayeyi bir buçuk saate uzatıp, dışarıdaki yaratıkların varlığını ve o gerginliği hissetmemiz gereken bir atmosfer yaratmadınız? Barda sessizce dans eden iki insanın bizi etkileyeceğini kim düşündü acaba?

Üç-dört yaratığın alakasız bir yerde, alakasız bir sahnede gelip bir şeyler yediğini göstermekle, evrene bir katkıda bulunmuş mu oldunuz? Biz “Bu yaratıklar ne yiyor acaba?” diye merak ediyorduk da bunu mu cevaplamış oldunuz? Ayrıca ne yediklerini değil, sadece bir şeyler yediklerini göstermiş oldunuz.

Dünyanın en büyük olayı yaşanırken, bir gemi dolusu insan, bir kanserli kız, bir kedi ve bir panik ataklı adamı izledik. Gerçekçilikten bu kadar uzak, bu kadar basit kurgulanmış bir filmi bu evrene dahil ettikleri için üzüldüm.

Kedi

Kedi hariç. Filmin en iyi oyuncusu kediydi. Yönetmen miyavlamasına izin verseydi, Oscar bile alırdı. Charlie Chaplin bir, Kedi iki.



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir