Ayrıl, tek başına ev taşı, denize düş, kaza yap ve askerliğe teslim ol.
22 Mart 2015 – Gece 5
Belki de kendinin ne istediğini bile bilmiyorsun. İki gündür rüyanda gördüğün kadın mı gerçekten seni üzen. Hiç olmayan bir ilişkiyi mi özlüyorsun ya da gerçekten sevdiğin bir kadının samimiyetini mi? Yalnızlık, mutsuzluk çok fazla yankı yapıyor kulaklarının içinde biliyorum, tatlı sesleri özlüyorsun, zoruna gidiyor sen onu düşünürken onun seni hatırlamıyor olması. Bence en çok hiç olmayacak olması zorunda gidiyor. Daha çok başında olmana rağmen yorgunsun, üzgünsün. Özlememen, aslında olmayan şeyleri bile özlemen normal, sadece güzel yönlerini hatırlaman normal. Normal olmayan sevilmemen, asıl üzen sevememen. Sevmeden yaşayamadığını bildiğin için zaten bu geçmişe doğru sevmen. Keşke beni, bana karıştıran, burada olduğumu unutturan, her zorluğumda hayal edeceğim biri olsaydı. Ne istedim ki ben? Daha doğrusu kime karşı ne yaptım ki ben.
Zor değil, sevmek de, sevilmek de, hatta gerçekten aşk ile sevişmek de. Sadece bu ortamın, bu insanların, gereksiz aptallığı, bu ortamdaki, ortamın taşıyamadığı fazla hüzün içerisinde hayal etmek, birini, “o” diyebileceğin birini beklemek zor.
Hayatıma girenler, benden bir parça alarak gidenler, beni bana bile bırakmayanlar, neredeler? Onların hakkında, keşke olsalardı diyecek kadar alçaltmıyorum kendimi ama burada, normalde aklıma bile gelmeyecek en küçük detaylar bile geliyor. Güzel bir kadın hayal ediyorum, sevgi dolu, sadece fiziksel güzelliğiyle değil, kendine, kendi gibi gelecek, bana benden bir tane daha hayal ediyorum. Onu da hayal etmesem sanırım çok yalnız kalırdım.
Artık eskisi gibi değilim, hissediyorum bunu, her adımım bana bile başka geliyor. Bu geçen zamana göre, her ne kadar bunu kullanmak — — — — —. Acı hiçbir zaman umurumda olmadı, aşk ise, tam tersine.
Bir defasında bir kadını sevmiştim, hani şu rüyamda gördüğüm kadın. Özlemedim onu, özlemeyeceğim de. Aklımın, benim bile bilmediğim parçalarına yerleşmiş sanki, hayatımda yer kaplıyor, daha da kötüsü, geleceğimde yaşanacak anlarda yer kaplıyor.
Belki de böylesi böyle olması gerekiyordu ama sanki bu kadar zor hatırlanması, her hatırlananın bu kadar acıtmaması gerekiyordu.
Daha gece beş, — — —. Oysa ki daha gece beş. Dışarıda, değişmeyen, en az bendeki kadar. Daha gece beş.